BİR ANADOLU MEDENİYETİ: TÜRKİYE!
Anatolia demiş Roma; “Güneşin Doğduğu Yer”i anlatmak için bu topraklara. Biz ise önce Anadolu daha sonra ise Türkiye dedik, Türkiye yaptık. Her ne kadar Türklerin Anayurdu Orta Asya ise de Türkiye adı burası için (en azından bizim tarafımızdan) kullanılmamıştır. Türkler için Orta Asya Türkistan’dır ve bu isimle anılır. Türkiye adı ise Türklerin anayurdu terk edip batıya doğru göç etmeye başlamaları ile birlikte kullanılmaya başlanmıştır. Ancak Türkiye adını Türkler değil, bizzat Avrupalılar ilk kez kullanmışlardır.
Bilim adamları ve araştırmacılar Türkiye kelimesinin İtalyancadan geldiğini kabul ederler. Prof. Dr. İlber ORTAYLI hocamız bir makalesinde Cenovalı ve Venedikli tüccar ve diplomatların, 12. Yüzyılda, ülkemizi ‘Turchia’ ve ‘Turcmenia’ olarak tanımladıklarını belirtir. Bu isimler Türklerin yaşadığı yer anlamında bu tüccar milletlerce bütün Avrupa’ya yayılmıştır.
Türkiye adı ilk defa 1190'da bir yazılı kaynakta, Haçlı Seferi vak'ayinamesinde geçmektedir. Abdulhaluk Çay ise Turchia tanımını çok daha gerilere götürür ve Turchia tabirine ilk defa 6. yüzyılda Bizans kaynaklarında rastlandığını belirtir ve şöyle der "Bu tabir 9. ve 10. yüzyıllarda İdil/ Volga Nehri'nden Orta Avrupa'ya kadar uzanan saha için kullanılmıştır. Bu kullanımın Kafkasya bölgesinde Hazar Kağanlığı için Doğu Türkiye’si, Arpad Hanedanı'nın kurduğu Macar Devleti için Batı Türkiyesi şeklinde olduğunu ve aynı tabirin 12. yüzyıldan itibaren Anadolu için kullanıldığını belirtir.
Yalnız Türkiye adının Türklerin yaşadığı yer anlamına geldiğine bakarak bu bölgelerde Türkler çoğunluktadır o yüzden Türkiye denilmiştir demek yanlış olmasa bile eksik olur. Çünkü olay sadece Türklerin yaşadığı veya çoğunlukta olduğu yer meselesi değildir. Eğer mesele sadece bu olsaydı 9. ve 10. Yüzyıllarda Tolunoğulları ve Ihşidiler döneminde Mısır’a Türkiye denilmemesi gerekirdi. Tolunoğulları ve Ihşidilerden sonra gelen Eyyubiler ve Memlûk Devleti dönemlerinde de Türkiye adı Mısır için Batı kaynaklarında çok sık bir şekilde kullanılmıştır.
Halbuki Mısır hiçbir zaman Türklerin çoğunlukta olduğu bir yer olmamıştır. Aksine bu Mısır-Türk Devletlerinin ortak özelliği yönetici ve askerlerinin Türk, halkının ise Arap olmasıydı. Öyleyse mesele bir toprakta çoğunluk ya da azınlık olmanız değil; orada ortaya koyduğunuz kültürün ağırlığıdır. Tolunoğlu Ahmet Mısır’da yaptırdığı Maristan adı verilen hastanelerde bırakın Arap – Türk ayrımını Müslüman Müslüman olmayan ayrımı bile yapmadan hem herkesi tedavi ettirmiş, hem de ilaçlarını bile ücretsiz vermiştir. Türk kültürünün, Türk hoşgörüsünün Mısır’a hakim olmasıdır, Mısır’ı Türkiye yapan yoksa Türk nüfusunun çoğunluk olması değil. Eğer ortaya bir kültür koyamazsanız o topraklarda varlığınızla yokluğunuzun hiçbir anlamı yoktur.
Gelelim 11. Yüzyıldan itibaren Türklerin bir isim takmadan sahiplendikleri, Avrupalıların ise Türkiye dedikleri Anadolu’ya. Anadolu bir kutlu vatandır Türklere Anadolu bir nazlı yar demiş şair, bizim Anadolu sevdamızı anlatırken. Ne diyelim; 1071 Malazgirt Savaşı ile girdik Anadolu’ya. Yok hayır hiç de öyle değil Türkler Malazgirt’ten önce hatta yüzyıllar önce de Anadolu’ya gelmişlerdi. İskitler Doğu Anadolu’dan geçip İranla - Perslerle birkaç kez kapışmıştı. Avrupa Hunları Kafkasları aşıp Doğu Anadolu’ya seferler düzenlemişlerdi. Ama Türklerin Anadolu’ya yerleşmek amacıyla ilk gelişleri 1015-1016 yıllarında Selçuklu ordu komutanı olarak Çağrı Bey’in Kınık Oğuz Boyu’na yerleşecek yer araması ile olmuştur.
1015’de Çağrı Bey’in Anadolu’yu keşif seferi oldukça başarılı olmuştu. Geri döndüğünde Ağabeyi Tuğrul Bey’e çok olumlu rapor vererek “Tam bizim için” dedi Anadolu’yu anlatırken. Ancak Yaşadıkları bölgenin hakimi ve en güçlü Sultanı Gazneli Mahmut’un ölmesi ve yerine geçen Sultan Mesut’un babası gibi güçlü olmaması üzerine bölgede kalmaya karar verdiler ve Anadolu macerası böylece 55-60 yıl ertelenmiş oldu.
Tarihler 1071’i gösterdiğinde Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan kendine Türk ve İslâm düşmanlarını yok etme gibi bir görev edinmişti. Hemen bunun için Anadolu’ya yürüdü dememiz gerekir ama aslında sonuç böyle olsa da olayın başlangıcı böyle olmadı. Sultan Alparslan Mısır’da ki Şii Fatımi Devleti üzerine gitmek üzere yola çıktı. Güzergah olarak Doğu Anadolu topraklarını kullanmak isteyince Doğu Roma (Bizans) İmparatoru Romen Diyojen seferin kendi üzerine düzenlendiğini düşünerek savaş hazırlıkları yaptı. Zafer konuşmaları yapıp, Türkleri İslâm’ı yok edeceğini söyleyip, güç gösterisi yaparken seferin kendi üzerine olmadığını öğrendiğinde geç kalmıştı, yola çıkmıştı bir kere ve gücünü göstermesi gerekiyordu.
Sultan Alparslan’ın uyarıları ve barış teklifi de kabul görmedi. İki ordu Malazgirt Ovası’nda karşılaştığında Bizans ordusu içinde paralı asker olarak bulunan Uz (Oğuz) ve Peçenek Türkleri Selçuklu’ya karşı savaşmayı reddettiler. Hatta savaş sırasında bir kısmının Selçuklu ordusuna katıldığı bile anlatılır. Savaş bittiğinde Bizans ordusu yok edilmiş ve Romen Diyojen de esir alınmıştır. Aklında hâlâ Mısır olan Alparslan vergi vermesi ve Doğu Anadolu’ya karışmaması karşılığında Romen Diyojen serbest bırakıldı. Ancak, Romen Diyojen Bizans tahtında gözü olan rakipleri tarafından İstanbul’a hunharca varamadan öldürüldü.
Anadolu’nun ne kadar kısa sürede alındığını anlatmak için şu örnek yeterde artar bile. Yıl 1071 Türkler Van Gölü civarında Malazgirt Ovası’ndalar, yıl 1077 Türkiye Selçuklu Devleti Başkent olarak belirlediği Marmara Denizi kenarında İznik’te kuruluşunu ilan eder. Altı yılda nerden nereye. Hatta 1081’de hepimizin ilk Türk Denizcisi olarak bildiği Çaka Bey İzmir’de Türk hakimiyetini gerçekleştirdi. Anadolu’nun bu kadar kısa zamanda alınmasında Sultan Alparslan’ın komutanlarına verdiği bir emir ya da daha doğrusu bir sözün çok önemli bir yeri vardır; “Rum’dan alınan toprak alan komutanın mülkü olacaktır.” Bu sözle Anadolu’ya giren Türk komutanlar Bizans’tan, Trabzon Rum İmparatorluğu’ndan ve Gürcülerden aldıkları toprakların sahipleri oldular ve Anadolu’da İlk Türk Devletleri’ni kurdular. Kendine yeni ve güvenli bir toprak bulan Türk Oğuz Boyları kafileler halinde (Bunda Cengiz Han’ın da etkisi vardır.) Anadolu’ya aktılar.
Ancak yazımızın başında da belirttiğimiz gibi Anadolu’yu Türkiye yapan sadece bu Türk akını değildir. Bu Türklerle birlikte Anadolu’ya gelen Eren, Ermiş ve Evliyaların İslâm’ı Anadolu’ya hâkim kılma mücadelesini unutmamak gerekir. Mevlânâ Celaleddin-i Rumi’lerin, Hacı Bektaş-ı Veli’lerin, Yunus Emre’lerin, Hacı Bayram-ı Veli’lerin katkıları ölçülemeyecek kadar büyüktür.
1071 Malazgirt zaferinden sonra akın akın, literatürde Diyar-ı Rum olarak adlandırılan Anadolu'ya gelen Horasan erenleri, Anadolunun her yöresinde de faaliyet göstermişler; halkın üzerinde Ahmet Yesevî düşüncesini hâkim kılmaya çalışmışlardır. Anadolu’nun Onların gayretleri sayesindedir ki, Anadolu hatta Rumeli, manen fethedilmiş, böylece gelecek için sağlam zemin hazırlanmıştır.
Anadolu Abdalları, Anadolu Gazileri, Anadolu Ahileri ve Bacıları olarak bilinen dört zümre, gerçekten de Anadolu’nun inşasında önemli işler başarmış, inanç yönünden sağlam temeller atmışlardır. Sayılamayacak derecede mevcudu olan bu zatlara ait gerek Anadolu’da ve gerekse Rumeli’de bugün yüzlerce yatır vardır. Bunlara başta abdal, eren, ermiş, evliya, gazi, pir, seyyid ve şeyh olmak üzere âhit, âlim, baba, dede, şehit, veli, zâhit gibi isimler verilmiştir. Yüzyıllar boyunca toplum üzerinde etkili olmuş manevî üstünlüklere sahip kişilerdir. (SİVAS’TA YATMAKTA OLAN HORASAN MERKEZLİ ANADOLU ERENLERİ* Dr. Doğan KAYA) Bu eserde değerli araştırmacımız sadece Sivas içerisinde sayısı Altmışaltı’yı bulan bir manevi şahsiyetlerden bahsetmiştir. Herhalde bütün Anadolu’yu düşündüğümüzde rakam binlerle ancak ifade edilebilir.
Bizden yüz hatta binlerce yıl önceden Anadolu’da var olduklarını söyleyenlerin kendilerine şu soruyu sormaları gerekir belki; “Öyleyse neden Anadolu hiç bizim adımızla anılmadı.” Bazıları olur mu elbette anıldı diye cevap bile verebilirler. Evet anıldı ama kendi yazdığınız kitaplarda, belgelerde. Ama Türkiye gibi değil, bu ismi biz kendi kitaplarımızda, belgelerimizde vermedik Anadolu’ya. Bütün Avrupa Anadolu’yu Türkiye Selçuklu Sultanı Mesut’tan sonra Türkiye olarak adlandırdı. Çünkü Türkler Anadolu’ya ruh verdi, kültür verdi ve yeni bir medeniyet getirdi. Bu yeni Anadolu Medeniyetinin adı da TÜRKİYE’dir.
Yazımı satır arasında belirttiğim ve benimde çok hoşuma giden bir tespitle bitirmek istiyorum:
“Eğer ortaya bir kültür koyamazsanız o topraklarda varlığınızla yokluğunuzun hiçbir anlamı yoktur. “
Levent KONYAR
Yılmaz Kayalar Fen Lisesi Tarih Öğretmeni
|